12. Bölüm

Sessiz çığlıklarım var sende! Attım say, sende git…

Bugün, açıköğretim sınavı belasına kaçırılmaya bir dakika kalmış öğlen namazının hüznüyle gördüğüm ilk caminin şadırvanına koştum. Cami epey heybetli ve bakımlıydı. Musluklardan sıcak su akıyordu ben de bir yandan abdestimi alıyor bir yandan da “İnsanlar ibadet etsin diye her kolaylığı düşünüyorlar biz de öğlen namazını kaçırdık şimdi de ikindinin cemaatini kaçırmalım, zararın neresinden dönsek kârdır diyoruz.” diye düşünürken ezan sesi duyuldu. Hızlıca abdestimi alıp, ıslak yüzümü, ellerimi ovuştura ovuştura camiye girdim. En ön sırada bir köşeye oturdum. Velhasıl sünneti ve farzı eda ettikten sonra yanımdaki amca ellerini uzatıp elimi iki elinin arasına aldıktan sonra “Allah kabul etsin genç adam, namaz kılan genç adam maşaallah…” dedi. Bir süre sessiz kaldı. Cümlelerinin devamını getirmek istemedi. Tam da “Keşke her genç namaz kılsa…” diyecekti ki hayâ etti. Kimsenin gıybetini yapmak istemezcesine… Yanına ilk oturduğum andan itibaren dikkatimi çekmişti. Namazı öyle naif kılıyordu ki secde ettiği yere un sersek ve o amca un üstüne secde etse zerre tanecik rüzgârından havalanmazdı. Secde ettiğinin yer değil Rabbinin yüzü olduğundan o kadar haberdardı ki hareketiyle milim incitmek istemiyordu. O amcayı görünce hem kıldığım namazdan, hem de sınav uğruna kaçırdığım namazdan utandım. Geçtiğimiz dünya sınavlarına sevindiğimiz kadar, kaldığımız ahiret sınavlarına üzülmedik biz…

Dünya sınavını dar bir çerçeveye sığdırmamak lazım… Senin uğruna ağlayıp döktüğüm gözyaşlarının da hesabı sorulacak bana… Sana ağladığım kadar Rabbimin kurallarına riayet etmediğim için ağlamadım. Sana yandığı kadar yüreğim farzları yapmadığım için yanmadı. Şimdi pişman mıyım? Evet! Hem de çok pişmanım. Uğrunda ölümü göze aldım da uğrunda ölünmesi gereken Rabbin bir hükmüne uymadım. Pişman mıyım? Hem de nasıl…

Allah benim gibi günahkâr birisini affetmez diye bir kaygıya düşmüyorum. Biraz korku ve umut ile tövbe ediyorum ve kendimi şöyle teselli ediyorum; ben çok büyük hatalar dahi yapsam bana herkes kıyar da annem kıyabilir mi? Kıyamaz değil mi? İşte onun içine merhameti koyan Allah ondan daha az merhametli olacak değil ya…

Şimdi dönüp ardıma sövmenin zamanı değil, şimdi seninle geçirdiğim güzel anları anarak ağlamanın zamanı da değil. Gidişinin üzerinden geçen yılları zaman kaybı olarak görmenin zamanı hiç değil… Evet, bırakıp giden sen oldun. Her ne kadar bana suç bulsan da seviyor olsaydın katlanırdın. Neye mi katlanırdın? Seni bu denli sevebilmeme katlanırdın. Belki de bundan sonra hiç böylesine sevilemeyecekken, böylesine yoğun sevginin kıymetini bilmen gerekirdi. Bu yoğun sevginin ağırlığına katlanman gerekirdi.

Seninle evlenip minik bebeklerimin ayaklarını sevebilecekken; şimdi sensizlik üzerine şiirler yazıyorum. Hala seviyor gibiyim… Adın aklıma geldiğinde yüreğime bir şiş batırılıyor. Belki babaannesinin torununa ördüğü patiklerin şişleridir yüreğime batan, olamaz mı?

Sınav bitimi yollara vurdum kendimi… Hafif bir rüzgâr esiyor; bir bahar havası var AŞK’ın şehrinde… Ellerimi ceplerime sakladım yürüyorum bayır aşağı… Yol nereye iner bilmiyorum, bilmeye de gerek duymadan yürüyorum. Yolun sonunda sen yokken ne önemi var indiğim yerin…

Bir sahil kenarına indim. Taş üzerine oturmuş sevgililer, üşümüşler galiba; böylesine tek vücut olup sarılmaları ondan diye düşünüyorum. Sepetine doldurduğu simit ve çekirdekleri satacak müşteri arayan seyyar yatıcı yanlarına yanaşıp istekleri olup olmadığını soruyor. Keyifleri bozulsun istemezcesine kısa bir “hayır” cevabıyla gönderiyorlar adamı…

İşaret parmağımla gel ettim simitçiye: “Onlar birbiriyle doyarken sen ancak benim gibi yalnızları bulursun müşteri diye simitçi dayı… Ver bir simit ruhumuz aç bari midemiz doysun…”

Çıtır çıtır simidin yanında bir de demli çay olsa ne güzel giderdi. Hava öyle güzel ki bir de kitabın olacak elinde oturup bir bank üzerine okuyacaksın bu sahil kenarında… Onlar sarılsınlar birbirlerine bana ne! Kıskanmadım ki…

Bir kız var biraz ötede, tesettürlü, nur yüzlü, hanım bir kız. Yalnız oturmuş sahil kenarında denizi seyrediyor. Sanki burada değil, farklı âlemlerde dans ediyor ruhu… Kim bilir nerelerde geziniyor? O da benim gibi yalnız mı acaba ya da sevdiğini mi bekliyor? Denizkızı mısın be güzel nedir bu suya bakışındaki AŞK… Nur yüzlü derler ya tam da öyle. Gidip tanışsam mı acaba diye düşündüm. Çekindim yanlış anlar beni, belki de arkadaşı buralardadır yanımıza gelir, aralarını bozarım durup dururken… Uzaktan uzağa izlemek daha iyi belki de…

Tam karşımızda bütün görkemiyle duruyor Kız Kulesi ve onun aşkından kurumuş dal olmuş bir Galata ötemizde… Ben Galata oldum, sende Kız Kulesi olsana güzel kız… Âşık mı oluyorum ben bu kıza, yoksa boşluk mu benim düştüğüm bu girdap… Arafta mıyım yine ben…